Doğanın Değişmeyen Kanunu "Farklılık"

 Bu yazımda fark kavramını ve bu kavramın hayatımızı nasıl çepeçevre kuşattığını dilim döndüğünce aklım yettiğince anlatmaya çalışacağım. Evrendeki farkedilebilir fiillerin bir çoğu kullanmış olduğum kelimeden de anlaşılacağı üzere farklılıktan meydana gelmektedir. Gerek fizikte gerekse de insanoğlunun hayatının büyük bir bölümün de etkisi olan bu farklılık kavramını anlamak, davranışlarımızın sebeplerini anlama noktasında önemli rol oynamaktadır. Farklılık kavramı genel itibariyle birçok açıdan ele alınabilir. Farklılığın hem görece olduğunu hemde var oluş anlamı itibariyle kişiden kişiye göre değişmeyen bir olgu olduğunu ve bunun neyden kaynakladığını bir örnekle anlatmaya çalışacağım. Genel olarak kadınlar, neden araba ve futbol konularına karşı ilgisizdir?. Veya genel olarak erkekler, neden kadınların aşırı düşkün olduğu kozmetik ürünlerine ve giyim-kuşam konularına karşı ilgisizdir? Bu ilgisizliğin altında yatan olgu; her iki cinstede bulunan farklı alanlardaki FARKSIZLIKTIR. Kadınlar, bütün arabaların motorlarını aynı olarak görür ki her ne kadar farklı sesler çıkardığını farketse de bu farklılığın kadınlar için bir anlamı yoktur ya da bir futbol maçında gerçekleşen bütün farklılıklar, kadınlar için aynıdır. Elbette burada farklılıktan başka bir konuya sıçramak zorundayız. Neden farklılıklar aşikar iken bu farklılıklar cinsler arasında farksızmış gibi algılamasına yol açıyor? Bu sorunun muhtemel cevabı ihtiyaç olacaktır. Kişi ihtiyaç duyduğu şeylere karşı algıları açılabilir ve açılmasıyla birlikte farklılıkları görebilir. Örneğin, çok fazla açıktığımızda burnumuzun koku algılama eşiği artar, gözlerimiz daha keskinleşir ve beynimiz daha iyi çalışır. Çünkü ihtiyacımız olan besine ulaşmak için vücudumuz bir tepki gösterir. Bu örnekte olduğu gibi psikolojik ya da inançsal ihtiyaçlarımızda da bu durum söz konusudur. Eğer bir kadın güzel olmaya ihtiyaç duyuyorsa bu ihtiyacını karşılayacak malzemelere ya da olaylara karşı algısı açılır ve farklılıkları fark edebilir hale gelir. Eğer kadınların böyle bir ihtiyacı olmasaydı tıpkı genel olarak erkeklerde olduğu gibi bütün kozmetik ürünleri farksız gelecekti. Buna biz farklılığın anlamlı hale gelmesidir diyebiliriz. O halde kısacası farklılıkların anlamlı hale gelebilmesi için yani farklılığın algılanabilmesi için o konuya karşı ihtiyacımızın olması gerektiğini söyleriz. İhtiyaç kavramı, nasıl ihtiyaca göre farklılığı, göreceli hale getiriyorsa hayatımızdaki diğer birçok kavramı da görece hale getirir(sevgi, korku, endişe, umut  vb). Anlaşılabilmesi için görece kavramlar ve görece olmayan kavramlar olarak ayırırsak her insanoğlunda ihtiyaç ve farklılığı fark etme durumu kesinlikle vardır. Her insanoğlun da var olma durumuna “görece olmayan” olarak adlandıracağız ve ihtiyacların ve farklılıkların ne olduğunu da “görece olan” olarak adlandıracağız. Bu yazımda görece olan farklılığı nasıl yönlendirmemiz gerektiğini ve görece olmayan farklılığın etkisini inceleyeceğiz.

 

Farklılık kavramını iyi bir şekilde anlamak için fizik kanunlarına bir göz atalım. Çok sıcak bir oda ve dışarısında çok soğuk bir ortam olduğunu hayal edelim. Pencereyi açtığımızda bir takım ısı alışverişi gerçekleşecektir ve nihayetinde iki ortam aynı sıcaklıkta olunca bu hareket kabaca ifade etmek gerekirse kesilecektir. Bu işte termodinamiğin ikinci yasası ile açıklanır. Çok terimsel konuşmadan bu kanunu özet olarak; bir ortamda bir maddeden çok varsa o madde, kendisinden az olduğu ortama geçme isteğinde olacaktır. Bu durum iki ortam arasında denge sağlanana kadar devam edecektir. Bu madde ısı, elektron, top ve ya herhangi hareketli bir madde olabilir. Bir başka örnek olan "Elektrik" konusuna bakalım; elektrik akımı olarak nitelendirdiğimiz kavram, maddenin yapı taşını oluşturan atomların yörüngelerinde öngörülemez bir şekilde hareket eden elektronların hareketinden başkaca değildir. Bu elektronun bir noktadan bir noktaya hareket etmesi için deyim yerindeyse bir NEDEN'e ihtiyaç duyar. Bu neden; güç kaynaklarının hepsinde bulunan "+" ve "-" terminallerinin varlığıyla açıklanabilir. "+" terminalinde elektronların kıtlığı veya az oluşu olurken "-" terminalde elektronların bolluğu vardır. Tıpkı sıcak odanın kapısını açtığımız gibi bu iki terminal arasını da iletken bir maddeyle birleştirdiğimizde elektronlar çok olan ortamdan az olan ortama geçmek isteyeceklerdir. İşte bu harekete bizler elektrik akımı deriz. Eğer iki terminal arasında yük “farkı” olmasaydı(elektron azlığı çokluğu miktarı) elektronlar hareket etmek için bir nedenleri olmayacaktı. Bunun gibi birçok fizik yasası bize bu hareketlerin temel nedeninin farklılıktan kaynaklandığını söyler. Tabi şu unutulmamalıdır ki bu yasaları basitleştirerek anlatıyor olmam işin iç yüzünü anlayamayacağımız anlamına gelmez. Bu farklılığın görece olmayan etkisidir diyebiliriz. Fizik kanunlarında var olan bu farklılığa bağlı yasaları cebimizde tutalım şimdi sosyal hayatımızda ve içsel düşüncelerde "farklılık" kavramının etkisine bir göz atalım.

 


İnsanoğlu için kullandığımız haset, kibir, mütevazilik ve merak gibi birçok kavram farklılığın etkisi altındadır. Karşımızdaki kişide, bizim için anlamlı olan bir konuda farklılık görürsek ve bu farklılık üst kademede ise haset, aşağı kademede ise kibirleniriz. Örnek verecek olursak, arabaları önemseyen ve standart bir arabaya sahip olan kişi, daha üst markalı arabası olan bir insanı gördüğünde bir farklılık görür ve kıyaslama yaparak haset eder. Aynı şekilde kendisinden daha düşük bir model arabaya sahip olan kişiyi gördüğünde ise kibirlenir. Hasetde ve kibirde, bir farklılığın kıyaslanması sonucunda olduğunu unutmayalım. Oysa, arabaları önemsemeyen biri üst model bir arabayı ya da alt model bir arabayı görse elbette bir farklılığı fark edecektir fakat kişi, içsel olarak bu farkı ne kadar anlamsız hale getirirse onun için o arabaların birbirinden ayırt edecek hiçbir özelliği olmadığına inanacak ve bu inancına göre yaşayacaktır ki bu inançla yaşayan biri için arabalar gerçekten de farksız olacaktır. “Gerçeklik” kişinin algıladığı dünyadan ibaret değil midir?. Burada anlatılmak istenen, farklılığın olduğu “durumu” anlamlı hale getirmesinden kaynakladığıdır. Buradan çıkartacağımız ders, eğer bir yerde bir farklılık bizim için anlamlı hale geliyorsa ihtiyacımız hatta ve hatta “gönlümüz” ona aittir, önemsediğimiz şey odur” olmalıdır. Buna biz farklılığın göreceli oluşudur deriz. Şimdi ise görece olan farklılığı nasıl yönlendirmemiz gerektiğinden bahsedelim. Hepimizin yakınen bildiği ama asla tam olarak tanıyamadığı şeytandan devam edelim. O, ateşi toprakla kıyaslayarak kibirlenmişti. Çünkü toprak ile ateş arasındaki farkı görmüştü.  Nitekim Adem’e secde et dediğinde bu farkdan dolayı secde etmeyi red etmişti. Birde, Kur-an Kerim’den şu ayetlere bakalım;

“Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti.” (Bakara 30. Ayet)

Ve Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları melekere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi. (Bakara  31.Ayet)

“Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kamil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin” cevabını verdiler.(Bakara 32.Ayet)

“Ey Adem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de “Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!” buyurdu.(Bakara 33.Ayet)

Burada da meleklerin Allah’ın daha önce yeryüzünde cin taifesini yaratıp kan döküp ve bozgunculuk yaptığını görünce yaratılan insanoğlununda aynısını yapacağını zannettiler ve cinler ile insanlar arasında bir fark görmediler. Yani Rabbim birşeyde farklılık vardır diyorsa farklılık vardır, bir yerde farklılık yok diyorsa orada farklılık yoktur. Başka da güvenebileceğimiz bilgi yoktur. Bunu tartışmaya gerek bile yoktur. O halde sonuç olarak insanoğlu birşeyde farklılık gördüğü için de yanılabilir bir yerde farklılık görmediği için de yanılabilir. Kesin bir şey vardır ki ona sımsıkı sarılmak gerekir; Allah’ın ilmi, kuvveti, rahmeti her şeyi çepeçevre kuşatır ve güven içerisinde farklılığı murad edeceğimiz ya da farklılığı murad etmeyeceğiz şeyleri ona göre belirlememiz gerekir. Mütevazilikten devam edelim. Mütevazilik, karşımızdaki kişiyle bir farkımızın olmadığına kanaat getirdiğimizde nuzül eder. Rabbim bizlerden diğer insanlarla aramızda farkımızın ancak takva da olduğunu söyler. Bizde farklılığı bu noktaya odaklamalıyız. Buraya kadar bahsi geçen: “değişen(göreceli)farklılığı nasıl yönlendirmemiz gerekiyor” konusuydu. Bundan sonra anlatacaklarım göreceli olmayan farklılık ve farklılığın etkisini daha iyi vurgulamak üzerine olacaktır. Bunu merak konusuyla başlayarak yapmak istiyorum. Kişinin merakı hayretten doğar derler. İnsanoğlunun bir şeye hayret edebilmesi yani hayran olabilmesi için yine karşılaştırma yapmak zorundadır. Karşılaştırma farklılıktan doğar. Eğer yaptığı bu karşılaştırma sonucunda büyük farklılığı idrak ederse hayret doğar ve peşindende merak gelir fakat daha basit bir örnekle açıklamak yeterli olacaktır. Keza yazacağım daha birçok şey var bu konu hakkında. Örneğin çok güzel bir manzaraya baktığımızı düşünelim hayretler içerisinde kalırız ve genellikle “nasıl” soru köküyle birlikte nasıl bu gerçekleşebilir ya da bu nasıl mümkün gibi sorulara maruz kalırız. Bu ilk sorular hayranlığın ve merakın bir karışımından doğar zamanla eğer tatmin edici yanıtlar bulabiliyorsak hayranlıkta merakta azalır. Fakat tatmin edici cevaplar bulamıyorsak ve hala etkisinde isek  merakta, hayrette artarak devam eder. Konuyu farklılıktan uzaklaştırmadan devam edelim. Zaten hayranlık konusuyla ilgili daha detaylı bir yazım mevcuttur. Dileyen “ Şaşkınlıkla Sosyalleşmek Arasındaki Akıl Almaz İlişki” başlıklı yazımı okuyabilir. Merakın farklılıkla olan ilişkisini daha yakından inceleyelim. Bir masada 99 tane mor bardak ve bir tanede sarı bardak olduğunu farz edelim. Birçoklarımız neden bu sarı bardağın burada olduğunu merak eder, bir anlam bir düşünce ararız, çünkü bu farklılık zihnimizi meşgul eder. Doğamızda bu vardır. Bu doğamızın neden var olduğuna dair inancımıda ilerleyen bölümlerde anlatmaya çalışacağım. Merakın farklılıkla ilişkisi elbette ayrı büyük bir konudur fakat burada bu örnekle yetineceğim. İnsanoğlunun herhangi bir yargıda bulunabilme ve bu yargıda bulunabilecek şeyleri kendi seçme kabiliyeti vardır. Yargıda bulunabilmek için farklılık şarttır. Hırsızlık yapmak iyi birşeydir veya adam öldürmek kötü bir şeydir yada bu ip uzun, şu ip kısa bunların hepsi bir yargıdır. Bu yargılamaları yapabilmemiz için bir farklılık ve bir referans şarttır. Farklılık kavramı öyle etkilidir ki hayatımızda, bütün vücudumuz farklılıkları, “hak edilen şekilde fark edebilmemiz” için yaratılmıştır. Evet bu çok iddialı bir cümle. İnsan neden uyur, neden yemek yer? İnsanoğlu neden sınırlıdır? Bu soruların bütün yanıtları farklılığı, hak edilen şekilde fark edebilmemiz içindir. Uykunuzu en çok getiren şeyleri ve uykunuzun akşam vakitlerinde neden geldiğini düşünmenizi istiyorum. Uyanık beynin farklılıkları daha iyi algıladığı bir gerçektir. Beynimiz yorulduğunda farklılıkları fark edemez olur ve dinlenme ihtiyacı doğar. Dinlenmek için uyuma ihtiyacı da aciz olan insanoğlunun uyumaya ihtiyaç duyacağı ve asla uykuya ve hiçbir şeye ihtiyaç duymayan Allah’ı tesbih etme noktasında “farkındalık” kazandırır. Uyumak isteriz çünkü beynimiz dinlensin ve tekrardan farklılıkları fark edebilsin diye. Hipnotize kavramını duymuşsunuzdur. Hipnotizenin temel düşüncesi beynimizin farklılıkları fark edemeyecek sinyaller vermek ve nihayetinde farklılık bulamayan beyin yorulduğunu zannetmesiyle beyin için dinlenme hali olan uykuya geçmesiyle sonuçlanacaktır. Bu bir spiralin düzenli bir şekilde dönmesi olabilir ya da bir çay kaşığının aynı ritimle ve aynı ses tonuyla sürekli karıştırılması da olabilir. Fark ettiyseniz aynı kavramı ve düzenli kavramı farklılığın zıttı kavramlardır. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Hipnotizeyi anlamak için uzağa gitmeye gerek yok, saatin hep aynı şekilde tik tok etmesi ya da son zamanlarda teklonojinin yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar kolaya kaçarak sağlıksız bir şekilde yatmadan Youtube'dan şelale sesleri ve yağmur sesleri açarak uyumak hatta ve hatta bir film açarak da uyumaya çalışmak bu duruma örnek olabilir. Bu örneklerin hepsi beyne aynı ya da fark edilmesi güç sinyaller göndererek onu uyumaya zorlamaktır. Beyin farklılık fark etmediği zaman uyumak ister. En uykusuz kaldığınız zamanları hatırlayın. Belki 2 gün belki de bir hafta uyumadığınız zamanlar vardır. Beynimizi uyanık tutacak farklılıklarla meşgul olduğumuzda uyku durumu çokta muhim bir konu değildir. Haberlerde hepimiz görmüşüzdür, hüç uyumadan günlerce bilgisayar oynayan genç hastanelik oldu. Bize oynadığı oyun saçma ve aynı şeylerin olduğu bir durummuş gibi gelebilir fakat uykusuz bir şekilde saatlerce oyun oynabilen kişi oyunda farklılığın anlamlı hale gelmesinden kaynaklı olan bir durumu tecrübe ediyor olmalıdır. Hülasa, farklılık kavramının insanoğlu üzerindeki etkisine değinmiş olduk. Şimdi ise asıl bağlamam gereken yere gelelim. Bu farklılığı, hak edilen şekilde fark etme doğamızın asıl sebebi; Allah'a en iyi şekilde kul olabilmek içindir.

 

"Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım."(Zariyat suresi 56.Ayet)

İnsanoğlu, Allah'a kulluk edebilmesi için öncelikle Allah'ı tanıması gereklidir. İnsanoğlunun bir şeyi tanıması için bilmesi gerekir. Keza insanoğlu bilmediği bir şeye ne kulluk edebilir ne de başka birşey. Peki bilmek için ne gereklidir? İnsanoğlu tarihi boyunca gerek bilimin gelişmesi gereksede bir yargıya ulaşabilmesi için bilgiye ihtiyaç duymuştur. Bilgide şüphesiz meraktan, merakta hayretten gelmektedir. Hayretin ve merakın farklılıkla olan ilişkisini yukarıda anlatmıştım.  “Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, Keşfü'l-Hafa, II/132). . Bu rivayette de paralel bir düşünce görülmektedir. Peki farklılıktan yola devam edelim. Nasıl bir farklılık ki bu Allah'a kul olma noktasında bizlere yol gösterici olacaktır. Aslında bu durumu da İmam Gazalinin "Allah-u Ekber" kavramına vermiş olduğu mana bizim için çok değerlidir. Allah-u Ekber’i, Allah her şeyden büyüktür olarak anlamamız gerektiğini çünkü her şey de büyüklük var da o hepsinden büyük anlamı çıkacağını ve bunun yanlış olduğunu söyler. İmam Gazalinin bu söylediği cümleyi daha iyi kavramak için şu örnek verilebilir; Buradaki "Ekber" kelimesini, 20 tane pehlivan varda bunlar arasından Ahmet en güçlü dediğimiz zaman diğer  pehlivanlarda güç atfetmiş oluruz. İmam Gazali, "Allah-u Ekber" kavramını şöyle anlamamız gerektiğini söyler; Allah tek büyüktür ve Allah o kadar büyüktür ki büyük zannedilen herşey onun yanında “hiç” olur şeklindedir. Şimdi bütün bu anlatılanları bir sonuca bağlamak gerekirse; Allah'ın büyüklüğünü, ilmini, gücünü diğer herşeyle kıyasladığımız zaman aradaki farkı ne kadar çok görebilirsek ne kadar çok olduğunu fark edebilirsek tıpkı sıcak oda, soğuk odadaki madde alışverişi gibi Allah ile bizim aramızda bir muhabbet alışverişi olur. İki oda arasındaki sıcaklık farkı ne kadar çok olursa alışverişte çok olur tıpkı "+" terminali ve "-" terminali arasındaki yük farkının çok olduğunda daha büyük akıma sebep olduğu gibi, Allah'ı diğer herşeyle kıyas edip aradaki farkın ne kadar büyük olduğunu hakkıyla fark edebilirsek muhabbet alışverişi de o kadar fazla olacaktır. Keza "-" terminalinde elektronların bolluğunun sınırsız, "+" terminalindeki elektron kıtlığında sonsuz olduğunu düşünürsek bu iki terminal arasında sınırsız bir akım olacaktır. Allah dostlarının nasıl az uyuduğunu veya nasıl az yemek yediklerini bununla bağdaştırabiliriz. Allah dostlarının beyni ve gönlü sürekli uyanıktır, uyanık olmasının sebebi bu farklılığı hakkıyla fark edilmesinden kaynaklı muhabbet akışıdır. "+" terminalindeki elektron kıtlığı insanoğlunun gücünü, "-" terminaldeki elektron bolluğunda Allah'ın gücü yerine koyduğumuzda, insanoğlu ancak hiçbir gücünün olmadığını ki tasavvufta buna "hiçlik" makamı deniyor ve aynı zamanda Allah'ın sonsuz gücü olduğunu fark ettiğinde yaratılma amacına ulaşmıştır ve kalp bu muhabbet akışından dolayı tatmin olmuştur. Tam tersine, eğer iki kutup arasında elektron yük farkı yoksa elektron akışıda olmayacaktır ki ben bu durumu insanoğlu için uykuda olma hali olarak nitelendiriyorum. Peki bu güç farkının bir kul nasıl farkına varabilir. Elbette tefekkürle insanoğlu ancak Allah'ı noksan sıfatlarından tefekkürle tenzih edebilir. Kuranı Kerim'de bizlere çeşitli ayetlerde tefekkürü  tavsiye eder. 

İşte o ayetlerden bazıları şunlardır;

"O peygamberleri apaçık delillerle ve kitaplarla gönderdik. Sana da, hikmet ve öğüt dolu bu Kur’an’ı indirdik ki, kendilerine indirilen gerçekleri insanlara apaçık bir şekilde anlatasın ve böylece onlar da Allah’ın âyetleri üzerinde sistemli bir şekilde düşünsünler." Nahl / 44. Ayet

“Sonra her türlü meyveden ye de, bal yapmak üzere Rabbinin sana takip etmen için belirlediği yolları tam bir inkıyatla tut!” Onların karınlarından çeşitli renklerde bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Şüphesiz bunda, sistemli bir şekilde düşünen kimseler için kesin bir delil ve ibret vardır."Nahl / 69. Ayet

"Onlar, Allah'ın gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi ancak gerçek bir sebep, derin bir hikmet, şaşmaz bir kanun ve belirli bir ecel ile yarattığını kendi içlerinde hiç düşünmezler mi? Ne var ki, insanların çoğu, öldükten sonra dirilip Rablerine kavuşacaklarını kesinlikle inkâr etmektedir."Rûm / 8. Ayet

"Ayrıca O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi tarafından bir lütuf olarak sizin hizmetinize verdi. Bütün bunlarda düşünen bir toplum için elbette nice dersler ve ibretler vardır."Câsiye / 13. Ayet

 

Yazımı sonlandırmadan önce arkadaşlar insanoğlunun yine farklılığı fark etmediğinden doğan bir kalb-i hastalıktan bahsedeceğim. Bu hastalık unutkanlık hastalığıdır. Eğer tefekkür etmeyi unutursak bununda şifası hatırlamaktır. İnsanoğlu ancak zikir çektikçe Allah'ı hatırlar ve kendisini tefekküre iter. Bu bahsi geçen herşey birbirleriyle bağlantı içerisindedir. Peki zikir çekmeyi unutuyorsak ne yapmamız gerekir? Bununda tedavisi kanaatimce etrafımızda bize Allah'ı hatırlatacak kişilerle beraber olmaktır. Bu sayede Allah'ın izniyle şeytanın ve nefsin açtığı her gediği doldurabilelim ve sürekli zikir haline ulaşabilelim. Ayrıca son olarak farklılıkla ilgili birşey daha eklemek isterim. Bütün evrendeki bu farklılığı, hakkıyla fark etme noktası olan Yaratan ile yaradılan arasındaki güç farkının fark etmemize sebep olmuyorsa o farklılığı hakkıyla fark etmediğimiz anlamına gelir. O yüzden farklı bir insan tanımak, farklı yiyecekler yemek, ufkumuzu açması için farklı bilgiler edinmek ve farklı eylemlerde bulunmak bu amaca hizmet etmiyorsa hiçbir işe yaramaz demektir hatta hakkıyla fark etme noktasında bu eylemlerin olumsuz etkileri de olabilir. Kelimeler dünyasında, hayatımın amacını bulmak için en çok düşündüğüm iki kelime vardır. Birincisi "farklılık" ki bunu bu yazımda bir kısmından bahsetmeye çalıştım. İkincisi "ihtiyaç" bundan da bahsetmek isterim. Keza bu da en az farklılık kadar önemlidir. Allah'tan umudum, öncelikle Allah’ın bizden istediği farklıklıkları idrak edebilmemiz bizden istemediğimi farklılıkları “aynı” görmemizi ve bizleri farklılıkları hakkıyla fark edebilen ve o muhabbet akışına mazhar olan kullarından eylemesi. Tefekkürle kalın, Zikirle kalın, Allah’ı seven insanlarla kalın, size Allah'ı hatırlatacak kullarla kalın, hoşçakalın.

 

Not: Yazımda kullanmış olduğum Ayetler ve hadisleri, sadece düşüncelerimi desteklemesi için almış bulunuyorum. Asla ve asla bu yazımın amacı, kullanmış olduğum ayetlerin izahati, yorumu veya Allah’ın kelamını böyle anlamamız gerekiyor türünden değildir. Buna rağmen, yazımda herhangi itikadı bir yanlışlık var ise bana ulaşmanızı ve uyarmanızı istirham ediyorum.

 

Yorumlar

Yorum Gönder