Bu yazımda fark kavramını ve bu kavramın hayatımızı nasıl çepeçevre kuşattığını dilim döndüğünce aklım yettiğince anlatmaya çalışacağım. Evrendeki farkedilebilir fiillerin bir çoğu kullanmış olduğum kelimeden de anlaşılacağı üzere farklılıktan meydana gelmektedir. Gerek fizikte gerekse de insanoğlunun hayatının büyük bir bölümün de etkisi olan bu farklılık kavramını anlamak, davranışlarımızın sebeplerini anlama noktasında önemli rol oynamaktadır. Farklılık kavramı genel itibariyle birçok açıdan ele alınabilir. Farklılığın hem görece olduğunu hemde var oluş anlamı itibariyle kişiden kişiye göre değişmeyen bir olgu olduğunu ve bunun neyden kaynakladığını bir örnekle anlatmaya çalışacağım. Genel olarak kadınlar, neden araba ve futbol konularına karşı ilgisizdir?. Veya genel olarak erkekler, neden kadınların aşırı düşkün olduğu kozmetik ürünlerine ve giyim-kuşam konularına karşı ilgisizdir? Bu ilgisizliğin altında yatan olgu; her iki cinstede bulunan farklı alanlardaki FARKSIZLIKTIR. Kadınlar, bütün arabaların motorlarını aynı olarak görür ki her ne kadar farklı sesler çıkardığını farketse de bu farklılığın kadınlar için bir anlamı yoktur ya da bir futbol maçında gerçekleşen bütün farklılıklar, kadınlar için aynıdır. Elbette burada farklılıktan başka bir konuya sıçramak zorundayız. Neden farklılıklar aşikar iken bu farklılıklar cinsler arasında farksızmış gibi algılamasına yol açıyor? Bu sorunun muhtemel cevabı ihtiyaç olacaktır. Kişi ihtiyaç duyduğu şeylere karşı algıları açılabilir ve açılmasıyla birlikte farklılıkları görebilir. Örneğin, çok fazla açıktığımızda burnumuzun koku algılama eşiği artar, gözlerimiz daha keskinleşir ve beynimiz daha iyi çalışır. Çünkü ihtiyacımız olan besine ulaşmak için vücudumuz bir tepki gösterir. Bu örnekte olduğu gibi psikolojik ya da inançsal ihtiyaçlarımızda da bu durum söz konusudur. Eğer bir kadın güzel olmaya ihtiyaç duyuyorsa bu ihtiyacını karşılayacak malzemelere ya da olaylara karşı algısı açılır ve farklılıkları fark edebilir hale gelir. Eğer kadınların böyle bir ihtiyacı olmasaydı tıpkı genel olarak erkeklerde olduğu gibi bütün kozmetik ürünleri farksız gelecekti. Buna biz farklılığın anlamlı hale gelmesidir diyebiliriz. O halde kısacası farklılıkların anlamlı hale gelebilmesi için yani farklılığın algılanabilmesi için o konuya karşı ihtiyacımızın olması gerektiğini söyleriz. İhtiyaç kavramı, nasıl ihtiyaca göre farklılığı, göreceli hale getiriyorsa hayatımızdaki diğer birçok kavramı da görece hale getirir(sevgi, korku, endişe, umut vb). Anlaşılabilmesi için görece kavramlar ve görece olmayan kavramlar olarak ayırırsak her insanoğlunda ihtiyaç ve farklılığı fark etme durumu kesinlikle vardır. Her insanoğlun da var olma durumuna “görece olmayan” olarak adlandıracağız ve ihtiyacların ve farklılıkların ne olduğunu da “görece olan” olarak adlandıracağız. Bu yazımda görece olan farklılığı nasıl yönlendirmemiz gerektiğini ve görece olmayan farklılığın etkisini inceleyeceğiz.
Farklılık
kavramını iyi bir şekilde anlamak için fizik kanunlarına bir göz atalım. Çok
sıcak bir oda ve dışarısında çok soğuk bir ortam olduğunu hayal edelim.
Pencereyi açtığımızda bir takım ısı alışverişi gerçekleşecektir ve nihayetinde
iki ortam aynı sıcaklıkta olunca bu hareket kabaca ifade etmek gerekirse
kesilecektir. Bu işte termodinamiğin ikinci yasası ile açıklanır. Çok terimsel
konuşmadan bu kanunu özet olarak; bir ortamda bir maddeden çok varsa o madde,
kendisinden az olduğu ortama geçme isteğinde olacaktır. Bu durum iki ortam
arasında denge sağlanana kadar devam edecektir. Bu madde ısı, elektron, top ve
ya herhangi hareketli bir madde olabilir. Bir başka örnek olan
"Elektrik" konusuna bakalım; elektrik akımı olarak nitelendirdiğimiz
kavram, maddenin yapı taşını oluşturan atomların yörüngelerinde öngörülemez bir
şekilde hareket eden elektronların hareketinden başkaca değildir. Bu elektronun
bir noktadan bir noktaya hareket etmesi için deyim yerindeyse bir NEDEN'e
ihtiyaç duyar. Bu neden; güç kaynaklarının hepsinde bulunan "+" ve
"-" terminallerinin varlığıyla açıklanabilir. "+"
terminalinde elektronların kıtlığı veya az oluşu olurken "-" terminalde
elektronların bolluğu vardır. Tıpkı sıcak odanın kapısını açtığımız gibi bu iki
terminal arasını da iletken bir maddeyle birleştirdiğimizde elektronlar çok
olan ortamdan az olan ortama geçmek isteyeceklerdir. İşte bu harekete bizler
elektrik akımı deriz. Eğer iki terminal arasında yük “farkı” olmasaydı(elektron
azlığı çokluğu miktarı) elektronlar hareket etmek için bir nedenleri
olmayacaktı. Bunun gibi birçok fizik yasası bize bu hareketlerin temel
nedeninin farklılıktan kaynaklandığını söyler. Tabi şu unutulmamalıdır ki bu
yasaları basitleştirerek anlatıyor olmam işin iç yüzünü anlayamayacağımız
anlamına gelmez. Bu farklılığın görece olmayan etkisidir diyebiliriz. Fizik
kanunlarında var olan bu farklılığa bağlı yasaları cebimizde tutalım şimdi
sosyal hayatımızda ve içsel düşüncelerde "farklılık" kavramının
etkisine bir göz atalım.
İnsanoğlu
için kullandığımız haset, kibir, mütevazilik ve merak gibi birçok kavram
farklılığın etkisi altındadır. Karşımızdaki kişide, bizim için anlamlı olan bir
konuda farklılık görürsek ve bu farklılık üst kademede ise haset, aşağı kademede
ise kibirleniriz. Örnek verecek olursak, arabaları önemseyen ve standart bir
arabaya sahip olan kişi, daha üst markalı arabası olan bir insanı gördüğünde
bir farklılık görür ve kıyaslama yaparak haset eder. Aynı şekilde kendisinden
daha düşük bir model arabaya sahip olan kişiyi gördüğünde ise kibirlenir. Hasetde
ve kibirde, bir farklılığın kıyaslanması sonucunda olduğunu unutmayalım. Oysa,
arabaları önemsemeyen biri üst model bir arabayı ya da alt model bir arabayı
görse elbette bir farklılığı fark edecektir fakat kişi, içsel olarak bu farkı
ne kadar anlamsız hale getirirse onun için o arabaların birbirinden ayırt
edecek hiçbir özelliği olmadığına inanacak ve bu inancına göre yaşayacaktır ki
bu inançla yaşayan biri için arabalar gerçekten de farksız olacaktır. “Gerçeklik”
kişinin algıladığı dünyadan ibaret değil midir?. Burada anlatılmak istenen,
farklılığın olduğu “durumu” anlamlı hale getirmesinden kaynakladığıdır. Buradan
çıkartacağımız ders, eğer bir yerde bir farklılık bizim için anlamlı hale
geliyorsa ihtiyacımız hatta ve hatta “gönlümüz” ona aittir, önemsediğimiz şey
odur” olmalıdır. Buna biz farklılığın göreceli oluşudur deriz. Şimdi ise görece
olan farklılığı nasıl yönlendirmemiz gerektiğinden bahsedelim. Hepimizin
yakınen bildiği ama asla tam olarak tanıyamadığı şeytandan devam edelim. O, ateşi
toprakla kıyaslayarak kibirlenmişti. Çünkü toprak ile ateş arasındaki farkı
görmüştü. Nitekim Adem’e secde et
dediğinde bu farkdan dolayı secde etmeyi red etmişti. Birde, Kur-an Kerim’den
şu ayetlere bakalım;
“Hani
Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti.
Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?
Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız
ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti.” (Bakara 30. Ayet)
Ve
Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları melekere gösterip “Sözünüzde doğru
iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi. (Bakara 31.Ayet)
“Seni
tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kamil ilim
ve hikmet sahibi şüphesiz sensin” cevabını verdiler.(Bakara 32.Ayet)
“Ey
Adem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Onlara bunların isimlerini
bildirince de “Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine
sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!” buyurdu.(Bakara
33.Ayet)
Burada
da meleklerin Allah’ın daha önce yeryüzünde cin taifesini yaratıp kan döküp ve
bozgunculuk yaptığını görünce yaratılan insanoğlununda aynısını yapacağını
zannettiler ve cinler ile insanlar arasında bir fark görmediler. Yani Rabbim
birşeyde farklılık vardır diyorsa farklılık vardır, bir yerde farklılık yok
diyorsa orada farklılık yoktur. Başka da güvenebileceğimiz bilgi yoktur. Bunu
tartışmaya gerek bile yoktur. O halde sonuç olarak insanoğlu birşeyde farklılık
gördüğü için de yanılabilir bir yerde farklılık görmediği için de yanılabilir.
Kesin bir şey vardır ki ona sımsıkı sarılmak gerekir; Allah’ın ilmi, kuvveti,
rahmeti her şeyi çepeçevre kuşatır ve güven içerisinde farklılığı murad
edeceğimiz ya da farklılığı murad etmeyeceğiz şeyleri ona göre belirlememiz
gerekir. Mütevazilikten devam edelim. Mütevazilik, karşımızdaki kişiyle bir
farkımızın olmadığına kanaat getirdiğimizde nuzül eder. Rabbim bizlerden diğer
insanlarla aramızda farkımızın ancak takva da olduğunu söyler. Bizde farklılığı
bu noktaya odaklamalıyız. Buraya kadar bahsi geçen:
“değişen(göreceli)farklılığı nasıl yönlendirmemiz gerekiyor” konusuydu. Bundan
sonra anlatacaklarım göreceli olmayan farklılık ve farklılığın etkisini daha
iyi vurgulamak üzerine olacaktır. Bunu merak konusuyla başlayarak yapmak
istiyorum. Kişinin merakı hayretten doğar derler. İnsanoğlunun bir şeye hayret
edebilmesi yani hayran olabilmesi için yine karşılaştırma yapmak zorundadır.
Karşılaştırma farklılıktan doğar. Eğer yaptığı bu karşılaştırma sonucunda büyük
farklılığı idrak ederse hayret doğar ve peşindende merak gelir fakat daha basit
bir örnekle açıklamak yeterli olacaktır. Keza yazacağım daha birçok şey var bu
konu hakkında. Örneğin çok güzel bir manzaraya baktığımızı düşünelim hayretler
içerisinde kalırız ve genellikle “nasıl” soru köküyle birlikte nasıl bu
gerçekleşebilir ya da bu nasıl mümkün gibi sorulara maruz kalırız. Bu ilk
sorular hayranlığın ve merakın bir karışımından doğar zamanla eğer tatmin edici
yanıtlar bulabiliyorsak hayranlıkta merakta azalır. Fakat tatmin edici cevaplar
bulamıyorsak ve hala etkisinde isek
merakta, hayrette artarak devam eder. Konuyu farklılıktan uzaklaştırmadan
devam edelim. Zaten hayranlık konusuyla ilgili daha detaylı bir yazım
mevcuttur. Dileyen “ Şaşkınlıkla Sosyalleşmek Arasındaki Akıl Almaz İlişki”
başlıklı yazımı okuyabilir. Merakın farklılıkla olan ilişkisini daha yakından
inceleyelim. Bir masada 99 tane mor bardak ve bir tanede sarı bardak olduğunu
farz edelim. Birçoklarımız neden bu sarı bardağın burada olduğunu merak eder,
bir anlam bir düşünce ararız, çünkü bu farklılık zihnimizi meşgul eder.
Doğamızda bu vardır. Bu doğamızın neden var olduğuna dair inancımıda ilerleyen
bölümlerde anlatmaya çalışacağım. Merakın farklılıkla ilişkisi elbette ayrı
büyük bir konudur fakat burada bu örnekle yetineceğim. İnsanoğlunun herhangi
bir yargıda bulunabilme ve bu yargıda bulunabilecek şeyleri kendi seçme kabiliyeti
vardır. Yargıda bulunabilmek için farklılık şarttır. Hırsızlık yapmak iyi
birşeydir veya adam öldürmek kötü bir şeydir yada bu ip uzun, şu ip kısa
bunların hepsi bir yargıdır. Bu yargılamaları yapabilmemiz için bir farklılık
ve bir referans şarttır. Farklılık kavramı öyle etkilidir ki hayatımızda, bütün
vücudumuz farklılıkları, “hak edilen şekilde fark edebilmemiz” için
yaratılmıştır. Evet bu çok iddialı bir cümle. İnsan neden uyur, neden yemek
yer? İnsanoğlu neden sınırlıdır? Bu soruların bütün yanıtları farklılığı, hak
edilen şekilde fark edebilmemiz içindir. Uykunuzu en çok getiren şeyleri ve
uykunuzun akşam vakitlerinde neden geldiğini düşünmenizi istiyorum. Uyanık
beynin farklılıkları daha iyi algıladığı bir gerçektir. Beynimiz yorulduğunda
farklılıkları fark edemez olur ve dinlenme ihtiyacı doğar. Dinlenmek için uyuma
ihtiyacı da aciz olan insanoğlunun uyumaya ihtiyaç duyacağı ve asla uykuya ve
hiçbir şeye ihtiyaç duymayan Allah’ı tesbih etme noktasında “farkındalık”
kazandırır. Uyumak isteriz çünkü beynimiz dinlensin ve tekrardan farklılıkları
fark edebilsin diye. Hipnotize kavramını duymuşsunuzdur. Hipnotizenin temel
düşüncesi beynimizin farklılıkları fark edemeyecek sinyaller vermek ve
nihayetinde farklılık bulamayan beyin yorulduğunu zannetmesiyle beyin için
dinlenme hali olan uykuya geçmesiyle sonuçlanacaktır. Bu bir spiralin düzenli
bir şekilde dönmesi olabilir ya da bir çay kaşığının aynı ritimle ve aynı ses
tonuyla sürekli karıştırılması da olabilir. Fark ettiyseniz aynı kavramı ve
düzenli kavramı farklılığın zıttı kavramlardır. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Hipnotizeyi
anlamak için uzağa gitmeye gerek yok, saatin hep aynı şekilde tik tok etmesi ya
da son zamanlarda teklonojinin yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar kolaya
kaçarak sağlıksız bir şekilde yatmadan Youtube'dan şelale sesleri ve yağmur
sesleri açarak uyumak hatta ve hatta bir film açarak da uyumaya çalışmak bu
duruma örnek olabilir. Bu örneklerin hepsi beyne aynı ya da fark edilmesi güç
sinyaller göndererek onu uyumaya zorlamaktır. Beyin farklılık fark etmediği
zaman uyumak ister. En uykusuz kaldığınız zamanları hatırlayın. Belki 2 gün
belki de bir hafta uyumadığınız zamanlar vardır. Beynimizi uyanık tutacak
farklılıklarla meşgul olduğumuzda uyku durumu çokta muhim bir konu değildir. Haberlerde
hepimiz görmüşüzdür, hüç uyumadan günlerce bilgisayar oynayan genç hastanelik
oldu. Bize oynadığı oyun saçma ve aynı şeylerin olduğu bir durummuş gibi gelebilir
fakat uykusuz bir şekilde saatlerce oyun oynabilen kişi oyunda farklılığın
anlamlı hale gelmesinden kaynaklı olan bir durumu tecrübe ediyor olmalıdır.
Hülasa, farklılık kavramının insanoğlu üzerindeki etkisine değinmiş olduk.
Şimdi ise asıl bağlamam gereken yere gelelim. Bu farklılığı, hak edilen şekilde
fark etme doğamızın asıl sebebi; Allah'a en iyi şekilde kul olabilmek içindir.
"Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye
yarattım."(Zariyat
suresi 56.Ayet)
İnsanoğlu,
Allah'a kulluk edebilmesi için öncelikle Allah'ı tanıması gereklidir. İnsanoğlunun
bir şeyi tanıması için bilmesi gerekir. Keza insanoğlu bilmediği bir şeye ne
kulluk edebilir ne de başka birşey. Peki bilmek için ne gereklidir? İnsanoğlu
tarihi boyunca gerek bilimin gelişmesi gereksede bir yargıya ulaşabilmesi için
bilgiye ihtiyaç duymuştur. Bilgide şüphesiz meraktan, merakta hayretten
gelmektedir. Hayretin ve merakın farklılıkla olan ilişkisini yukarıda
anlatmıştım. “Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim,
mahlukatı yarattım.” (Acluni, Keşfü'l-Hafa, II/132). . Bu
rivayette de paralel bir düşünce görülmektedir. Peki farklılıktan yola devam
edelim. Nasıl bir farklılık ki bu Allah'a kul olma noktasında bizlere yol
gösterici olacaktır. Aslında bu durumu da İmam Gazalinin "Allah-u
Ekber" kavramına vermiş olduğu mana bizim için çok değerlidir. Allah-u
Ekber’i, Allah her şeyden büyüktür olarak anlamamız gerektiğini çünkü her şey
de büyüklük var da o hepsinden büyük anlamı çıkacağını ve bunun yanlış olduğunu
söyler. İmam Gazalinin bu söylediği cümleyi daha iyi kavramak için şu örnek
verilebilir; Buradaki "Ekber" kelimesini, 20 tane pehlivan varda
bunlar arasından Ahmet en güçlü dediğimiz zaman diğer pehlivanlarda güç
atfetmiş oluruz. İmam Gazali, "Allah-u Ekber" kavramını şöyle
anlamamız gerektiğini söyler; Allah tek büyüktür ve Allah o kadar büyüktür ki
büyük zannedilen herşey onun yanında “hiç” olur şeklindedir. Şimdi bütün bu
anlatılanları bir sonuca bağlamak gerekirse; Allah'ın büyüklüğünü, ilmini,
gücünü diğer herşeyle kıyasladığımız zaman aradaki farkı ne kadar çok
görebilirsek ne kadar çok olduğunu fark edebilirsek tıpkı sıcak oda, soğuk
odadaki madde alışverişi gibi Allah ile bizim aramızda bir muhabbet alışverişi
olur. İki oda arasındaki sıcaklık farkı ne kadar çok olursa alışverişte çok
olur tıpkı "+" terminali ve "-" terminali arasındaki yük
farkının çok olduğunda daha büyük akıma sebep olduğu gibi, Allah'ı diğer
herşeyle kıyas edip aradaki farkın ne kadar büyük olduğunu hakkıyla fark
edebilirsek muhabbet alışverişi de o kadar fazla olacaktır. Keza "-"
terminalinde elektronların bolluğunun sınırsız, "+" terminalindeki
elektron kıtlığında sonsuz olduğunu düşünürsek bu iki terminal arasında
sınırsız bir akım olacaktır. Allah dostlarının nasıl az uyuduğunu veya nasıl az
yemek yediklerini bununla bağdaştırabiliriz. Allah dostlarının beyni ve gönlü
sürekli uyanıktır, uyanık olmasının sebebi bu farklılığı hakkıyla fark
edilmesinden kaynaklı muhabbet akışıdır. "+" terminalindeki elektron
kıtlığı insanoğlunun gücünü, "-" terminaldeki elektron bolluğunda
Allah'ın gücü yerine koyduğumuzda, insanoğlu ancak hiçbir gücünün olmadığını ki
tasavvufta buna "hiçlik" makamı deniyor ve aynı zamanda Allah'ın
sonsuz gücü olduğunu fark ettiğinde yaratılma amacına ulaşmıştır ve kalp bu
muhabbet akışından dolayı tatmin olmuştur. Tam tersine, eğer iki kutup arasında
elektron yük farkı yoksa elektron akışıda olmayacaktır ki ben bu durumu
insanoğlu için uykuda olma hali olarak nitelendiriyorum. Peki bu güç farkının
bir kul nasıl farkına varabilir. Elbette tefekkürle insanoğlu ancak Allah'ı
noksan sıfatlarından tefekkürle tenzih edebilir. Kuranı Kerim'de bizlere
çeşitli ayetlerde tefekkürü tavsiye eder.
İşte o
ayetlerden bazıları şunlardır;
"O peygamberleri apaçık delillerle ve kitaplarla gönderdik. Sana da,
hikmet ve öğüt dolu bu Kur’an’ı indirdik ki, kendilerine indirilen gerçekleri
insanlara apaçık bir şekilde anlatasın ve böylece onlar da Allah’ın âyetleri
üzerinde sistemli bir şekilde düşünsünler." Nahl / 44. Ayet
“Sonra her türlü meyveden ye de, bal yapmak üzere Rabbinin sana takip etmen
için belirlediği yolları tam bir inkıyatla tut!” Onların karınlarından çeşitli
renklerde bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Şüphesiz bunda,
sistemli bir şekilde düşünen kimseler için kesin bir delil ve ibret
vardır."Nahl / 69. Ayet
"Onlar, Allah'ın gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi
ancak gerçek bir sebep, derin bir hikmet, şaşmaz bir kanun ve belirli bir ecel
ile yarattığını kendi içlerinde hiç düşünmezler mi? Ne var ki, insanların çoğu,
öldükten sonra dirilip Rablerine kavuşacaklarını kesinlikle inkâr
etmektedir."Rûm / 8. Ayet
"Ayrıca O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi tarafından bir
lütuf olarak sizin hizmetinize verdi. Bütün bunlarda düşünen bir toplum için
elbette nice dersler ve ibretler vardır."Câsiye / 13. Ayet
Yazımı
sonlandırmadan önce arkadaşlar insanoğlunun yine farklılığı fark etmediğinden
doğan bir kalb-i hastalıktan bahsedeceğim. Bu hastalık unutkanlık hastalığıdır.
Eğer tefekkür etmeyi unutursak bununda şifası hatırlamaktır. İnsanoğlu ancak
zikir çektikçe Allah'ı hatırlar ve kendisini tefekküre iter. Bu bahsi geçen
herşey birbirleriyle bağlantı içerisindedir. Peki zikir çekmeyi unutuyorsak ne
yapmamız gerekir? Bununda tedavisi kanaatimce etrafımızda bize Allah'ı
hatırlatacak kişilerle beraber olmaktır. Bu sayede Allah'ın izniyle şeytanın ve
nefsin açtığı her gediği doldurabilelim ve sürekli zikir haline ulaşabilelim.
Ayrıca son olarak farklılıkla ilgili birşey daha eklemek isterim. Bütün
evrendeki bu farklılığı, hakkıyla fark etme noktası olan Yaratan ile yaradılan
arasındaki güç farkının fark etmemize sebep olmuyorsa o farklılığı hakkıyla
fark etmediğimiz anlamına gelir. O yüzden farklı bir insan tanımak, farklı
yiyecekler yemek, ufkumuzu açması için farklı bilgiler edinmek ve farklı
eylemlerde bulunmak bu amaca hizmet etmiyorsa hiçbir işe yaramaz demektir hatta
hakkıyla fark etme noktasında bu eylemlerin olumsuz etkileri de olabilir. Kelimeler
dünyasında, hayatımın amacını bulmak için en çok düşündüğüm iki kelime vardır.
Birincisi "farklılık" ki bunu bu yazımda bir kısmından bahsetmeye
çalıştım. İkincisi "ihtiyaç" bundan da bahsetmek isterim. Keza bu da
en az farklılık kadar önemlidir. Allah'tan umudum, öncelikle Allah’ın bizden
istediği farklıklıkları idrak edebilmemiz bizden istemediğimi farklılıkları
“aynı” görmemizi ve bizleri farklılıkları hakkıyla fark edebilen ve o muhabbet
akışına mazhar olan kullarından eylemesi. Tefekkürle kalın, Zikirle kalın, Allah’ı
seven insanlarla kalın, size Allah'ı hatırlatacak kullarla kalın, hoşçakalın.
Not:
Yazımda kullanmış olduğum Ayetler ve hadisleri, sadece düşüncelerimi
desteklemesi için almış bulunuyorum. Asla ve asla bu yazımın amacı, kullanmış
olduğum ayetlerin izahati, yorumu veya Allah’ın kelamını böyle anlamamız
gerekiyor türünden değildir. Buna rağmen, yazımda herhangi itikadı bir yanlışlık
var ise bana ulaşmanızı ve uyarmanızı istirham ediyorum.
👍
YanıtlaSil👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻
YanıtlaSil