Zaman Kavramına- Geçmişe Bakış!

Zaman kavramı, hepimiz için oldukça önemli bir kavramdır. Bizim dünya görüşümüzü bir çok açıdan etkileyen şey zamanı nasıl algıladığımızla ilişkilidir. Mutlu olduğumuzda zaman hızlı akarken üzüntülü olduğumuzda zaman daha yavaş aktığını hissederiz. Bu da ünlü Fizikçi Albert Einstein'in "İzafiyet Teorisine" yolculuk yapmamızı sağlar. Albert Einstin, kısacası zamanın kişiden kişiye göre algılama biçimene göre değişen bir kavram olduğunu söyler. Bu bizim zamana bakış acımızı temelden değiştirmiştir. Kimisine göre normal sıradan bir gün 24 saat geçerken, heyecanın ortasında olan kişi için bu süre daha kısa hissedilir. Albert Einstein, geçmişi ve geleceği birer anlık ilizyonlar olarak değerlendirir. Yani, geçmiş ve gelecek aslında yaşanmış bitmiştir ve biz onu anlık zaman dilimlerinde adım adım tecrübe ederiz. Yani geçmişin ve geleceğin aslında yaşanmış olduğunu ve hatta geçmiş ve geleceğe yolculuğun mümkün olabileceğini söyler bize. Bana kalırsa Teoriksel olarak bu kadar bilgi yeterli. Biraz daha anlaşılır düzeye geçmek istiyorum. Şu an ki bizi biz yapan şey, kalıtımsal olarak annelerimizden ve babalarımızdan gelen DNA'larımız ve geçmişte tecrübe ettiğimiz bütün bilgilerin bütünüdür. Bu geçmişte okuduğumuz bir kitap olabilir, gazatede denk geldiğimiz bir köşe yazısı olabilir ya da yolda yürürken "tesadüf" diye adlandıracağımız bir çok olayı istemsizce maruz kalmamız gibi durumlar hayatımızı büyük veya küçük ölçekte etkiler. Düşünsenize, her gün olduğu gibi bir günde evden çıkıyorsunuz ve işe gidiyorsunuz veya okula gidiyorsunuz veya çarşıya gidiyorsunuz. Gittiğiniz yol üzerinde iki tane şiddetli bir şekilde kavga eden adama denk geliyorsunuz. Bu adamların kavgasını izliyorsunuz ve kavga git gide çirkinleşiyor. Algılarınız açık dikkatinizi çekiyor bu olay ve her ayrıntıya bilinç altı veya bilinç üstü bilgilere maruz kalıyorsunuz. Kavga, kötüye gittikçe sizinde korkunuz artıyor ve gözlemlediğiniz olay karşısında belkide şoke oluyorsunuz. Sonunda kavga eden bir adam diğerini öldürüyor ve senin o olayı izlediğini fark ediyor. O anın verdiği heyecanla oradan uzaklaşıyor fakat giderken sizi işaret parmağıyla gösteriyor. İrkiliyorsunuz, korkunuz artıyor ve şok anında henüz çıkmamıssınız. Sizin önünüzdeki bir kaç hafta korku, endişeye dönüşüyor. Kendinizi rahatsız hissediyorsunuz. Belkide orada yaşanılan olaylardan çok büyük dersler çıkartıyorsunuz. Bu olay sizi o kadar etkilemiş ki çıkarttığınız derslere oldukça önem veriyorsunuz ve hayatınız boyunca bir çok kritik kararlar alırken belkide bu çıkarttığınız derslerin etkisi altında kalacaksınız. Şimdi bir düşünelim, seçemediğimiz bir olaya şahit olduk, istemediğimiz dersler çıkarttık belki de istemediğimiz bir şekilde bu çıkarttığımız dersler hayatımızı etkiliyor. Bu olaya bir bakalım hangi tarafına saf bir şekilde cüzi irademizle karar verdik. Her gün aynı yoldan işe gidiyoruz, okula gidiyoruz ya da çarşıya pazara dönüyoruz. Bu yol seçimi bizim irademize ait değil. Başka bir amacınız yoksa amaca ulaşan en kısa yolu tercih eder canlılar. Bu bizim içdügüsel bir tepkimizidir. Hiç bir aslanın avına 10 km uzaklaştıktan sonra tekrar farklı yollar çizerek saldırdığına şahit oldunuz mu?. O halde bizimde yol seçimimiz üzerinde irademizin etkisi yoktur. Pekala o iki kişinin kavga etmesi üzerine bir irademiz varmı? Sanmıyorum. Peki o iki kişinin kavgası sırasında başınızı aşağıya eğip yolunuza devam etme gibi bir seçeneğiniz olsa da bunu yapamazsınız. Merak dürtüsü, en güçlü dürtülerden bir tanesidir. O yüzden bu noktada da bir irademizin olduğunu söyleyemeyiz. Kavga sırasında korkuya kapılmanız sizin iradenizle mi oldu? Hayır. Çünkü korku en hızlı ve en kolay yayılan duygudur. Muhetemelen size bu olay gerçekleşti ve sizde korkunun yayılmasıyla korktunuz. Buradada bir irade göremiyoruz. Peki kavga edenlerden birisi diğerini öldürdükten sonra sizi işaret parmağıyla gösterdiğinde hissettiğiniz duygular ve sonrasında geçirdiğiniz endişeli zaman... Tehlikede olduğunuzu size düşündüren içgüdüsel etkilerdir. Ve bu tehlikede olan her canlıda gerçekleşen bir süreçtir. Buradada bir irade göremiyorum. Buraya kadar bir irade göremedim. Fakat irademizin dışında gerçekleşen bu olay hayatımızın bir bölümünü tamamen, geri kalanı ise kısmen etkileyecektir. Bunun gibi bir çok olay aslında böyle gelişiyor. İrademizin dışında. Aslında bir çok seçeneğimiz varmış gibi gözüküyor fakat her seferinde içgüdüsel olarak işaret edilen seçeneği seçiyoruz.


Yukarda bahsi geçen olaydan sonra çıkartağımız derse gelelim, buradada iki alternatifimiz var. Ya içgüdüsel olarak bir ders çıkartacağız ya da irademizi kullanıp arka planda dönenleri arayacağız. İçgüdüsel olarak hayvanlarda  insanlarda tehlike anında kendilerini güvenli hissetmek için bir takım çabalara girişirler. Bu çabaların çeşitliliği fazla olsada temelde amaç aynıdır. Kendini güvene alma dürtüsü. Bu çabaların çeşitliliğinde, çevresel faktörler, DNA yapımız ya da geçmişte edindiğimiz tecrübeler rol oynayabilir. Ama yine karar veren merci "Hayatta kalma yani güvenlik altına girme içgüdümüzdür". Olaylardan ders çıkarttırken irademizi kullanarak arka planda dönenleri arama diye bir seçenek sunmuştum. Bu seçeneği ve elimizde olmayan olayların hayatımızdaki etkisini anlatmak için başka bir yazıda görüşmek dileğiyle. Hoşcakalın...



Yorumlar