Bu yazımda insanoğlunun en temel kusurlarından biri olan ve hayatlarımızı büyük ölçüde etkileyen unutkanlığı ele alacağız. Herkesin hayatında mutlaka unuttuğu bir takım olgulardan dolayı muzdarip olduğu durumları tecrübe etmiştir. Hatta bazı kişilerde unutkanlığın hastalık boyutuna geldiğini ve klinik yada ilaç tedavisine ihtiyaç duyduklarını biliyoruz. Unutkanlık, sadece bir eşyayı bıraktığı yeri hatırlayamama olarak düşünülmemesi gerekir. Bunun haricinde öğrendiği bilgileri, anıları ve daha geniş bir tanımı olarak geçmişte kişinin hayatını etkileyecek olguları hatırlayamama olarak da düşünmeliyiz. Bahsedilen durumların unutkanlığın farklı çeşitleriymiş gibi görünse de muhtemel nedenleri aynıdır. Örneğin yeni evlenmiş bir ev kadının sürekli olarak eşyaları koyduğu yeri, ev işlerini ve alışveriş yapmasını unutması ile bir üniversite öğrencisinin henüz yeni öğrendiği matematik formülünü yada henüz gün içerisinde verilmiş bir görevi unutması da birbirine nedensel olarak benzerdir. Peki, unutkanlık nedir? Neden unutkan oluruz? Ve unutkanlığın üstesinden nasıl gelebiliriz?
Unutkanlık, hatırlanması gereken bir olguyu hatırlayamama olarak kabaca tanımlayabiliriz. Bu tanımda hatırlanması gereken derken genel kabul görmüş yapılması gereken eylemler olarak nitelendirebiliriz. Mesela bir öğretmenin ödev vermesi ve öğrencinin ödevi yapmayı unutması veya hasta, doktorun yazdığı reçeteyi eczaneye götürüp almaması veya evin anahtarını çıkarken yanına almaması veya son tarihi geçmeden faturaların ödenmesi... Bu tanımı yaptıktan sonra hayatın bize verdiği görevleri neden unuturuz sorusu bizim için önemlidir. Çünkü sorunun kaynağını bulursak muhtemel çözümleri üretmemiz daha olanaklı bir hal alacaktır. Fakat burada bir parantez açmak istiyorum: bazı doktorlar unutkanlığın vitamin ve hormon eksikliğinden meydana gelebileceğini ileri sürerlerken ben sadece psikolojik bir bakış sunacağım. Sıkıcı bir yazı olmasını göze alarak biraz daha işin iç yüzünü kavramak için kendime sorduğum soruları sormak istiyorum. Neden unutkan olarak gösterdiğimiz insanların hayatlarında bu durum tutarlılık göstermiyor? Örneğin, bir öğrencinin matematik formüllerini, fizik yasalarını, edebiyat akımlarının ne olduğunu aklında tutamazken bir bilgisayar oyununun detaylarını akıl almaz bir biçimde aklında tutabiliyor. Başka bir örnek uzun zamandır araba hayali kuran ve sonunda elde eden bir insanın arabanın anahtarının bir masada unutma ihtimali ile normal bir insanın arabanın anahtarının bir masada unutma ihtimalinin aynı olmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Verdiğim örneklerden de açıkça görüldüğü gibi unutkanlığın dikkatle bir ilgisi olduğu açıktır. Dikkatin ise "ilgiye" sıkı sıkıya bağlı olduğunu biliyoruz. Öyle ya genel olarak ilgilenmediğimiz bir şeye dikkatimizi veremeyiz. Bunu daha iyi aktarabilmek için ilk paragraftaki verdiğim örneği ele alalım, henüz yeni evlenmiş bir kadının sürekli olarak ev işlerini, alış verişi ve eşyaları koyduğu yeri unutması belki de ev kadınlığına pek ısınamadığı anlamına gelebilir. Bu ihmalkarlık bu zamana kadar ev kadınlığıyla ilgilenmediği sonucunu çıkartabiliriz. Çocukların sürekli olarak okul kitaplarını bir yerde unutması sık rastlanılan bir durumdur. Bu örnekte unutkanlığın ilgiyle alakalı olduğunu vurgular. Genellikle yaşlılarda unutkanlığın daha sık olduğunu görürüz. Alzamier hastalığı en çok yaşlılara da görüldüğünü biliyoruz. Yaşlıların ölüme daha yakın olmasından kaynaklı bir ilgisizliğin var olması bu hastalığın nedeni olabilir. Bireysel Psikolojinin kurucusu olarak görülen Alfred Adler, unutkanlığın toplumsal duygunun eksikliğinden de kaynaklanabileceğini söyler. Alfred Adler, toplumsallık duygusunu, çevremizdeki insanlarla işbirliği içerisinde yaşamak için ruhumuzun bir organın işlevi olarak tanımlar. Sonuç olarak toplumsal olarak yeterli olmayan bireylerin unutkan olma olasılığının daha yüksek olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Gerçekten de çevremize baktığımızda asosyal insanların ya da toplumda problem çıkartan insanların nispeten daha unutkan olduğunu görürüz. Böylece neden unutkan oluruz sorusuna dair elimizde bir kaç neden var. Her ne kadar unutkanlığın yapısı daha karmaşık olsa da bugün ana psikolojik nedenlerini bulduğumuza inanıyorum.
Unutkanlığın önemli psikolojik nedenlerini elde etmemize rağmen hala bir çözüm bulmaktan çok uzağız. Çünkü ilginin ve toplumsallık duygusunun ne olduğunu ve ne olmadığını anlamamız gerekiyor. Bunu anlamak için yine kendime sorduğum soruları sorarak başlayacağım, salt bir şekilde düşünerek, neden ilgi duyarız? neden insanların farklı ilgi alanları vardır? Toplumsallık duygusunun ilgiyle bağlantısı nedir? Bu üç soru hayati öneme sahiptir fakat yazımın konusundan uzaklaşmamak için sadece yüzeysel olarak inceleyeceğim. İlginin tanımını vererek işe başlayalım: İlgi, bir yetersizliğin sonucunda ruhun mükemmellik amacına ulaşması için kendine belirlediği devinim alanıdır. Bu tanıma göre, her ruhun mükemmel olma amacı taşıdığını ve bu amaca yetersizliklerini gidererek ulaştığını varsayalım. Yetersizlikler bizim hareket(devinim) alanımızı belirler. Genellikle kişilerin bu devinim alanları çocukluk dönemlerinde oluşur ve sonralardan çok nadir değişir. Her çocuk yetersizlik duygusuyla yetişir. Çünkü ihtiyaçlarını gidermek için yeterli güce sahip değildir. Böylece her çocukta çevre faktörlerinin etkisiyle farklı gelişen bir ilgi ortaya çıkar. Özetleyecek olursak kişinin ilgi duyduğu şey, ruhun mükemmellik amacına doğru götüreceği için belirlediği yoldur. Bu yolda ilerlerken vücut ile ruhun bütün organları buna hizmet eder. Bu perspektiften bakıldığında kişiyi mükemmellik amacına hizmet etmeyen hiç bir şey ilgi alanında olmadığı çıkarımı yapılabilir. İlgi alanında olmayan şey ise önemsizdir. Önemsiz olan şey dikkate değer değildir. Dikkat etmediğin bir şey ise unutulmaya mahkumdur. Burada incelenmesi gereken önemli bir konu da her çocukta devinim alanı dediğimiz ilgi alanının nasıl belirlendiği olacaktır. Elbette bunun için çok titiz bir araştırma söz konusu olmalıdır. Zira her kişinin devinim alanı farklıdır. Eğer kişi kendi mükemmellik amacının ne olduğunu belirleyebilirse ve bunu yönlendirebilirse(ki bu belirlemekten daha zordur) unutkanlığına da bir çözüm getirebilecektir. Toplumsallık duygusunun ne olduğuna gelecek olursak, yukarıda hali hazırda verilmiş tanımdan yola çıkarak düşünmeliyiz. "İnsan toplumsal bir varlıktır." der Aristoteles. Toplumsallık, kişinin mükemmellik amacının en önemli etkenidir. Halk ağızıyla bir söyleyişinin toplumsallığın önemini açığa çıkaracaktır o da şu şekildedir: "Tescillenmemiş güzellik, güzellik değildir.". Toplumun kişiyi onaylaması, değer vermesi ve saygı göstermesi gibi durumlar kişinin mükemmellik amacına olumlu anlamda hizmet eden bir araçtır. Toplumun bu nimetlerinden mahrum kalan ya da bu nimetleri için aşırı çaba gösteren insanların unutkanlık konusundan muzdarip olacağı açıktır. Çünkü böyle kişilerin odaklandığı şey toplumun görevleri değil toplumun kişinin ruhuna vereceği besindir. Durum böyle olunca toplumdan onay görmemiş insanın görevlere karşı ihmalkar, unutkan ve dikkatsiz olmasıyla sonuçlanır (ki böyle durumlar kişinin toplumdan öç alması veya daha fazla "DİKKAT" çekmek için yapılmış davranışlardır). Toparlayacak olursak, kişinin toplumla olan etkileşimini sağlıklı bir şekilde geliştirmekte kişiye unutkanlığının iyileştirme noktasında etkili olabilir. Böylece unutkanlığa psikolojik olarak bir bakışı yarım yamalak tamamlamış bulunmaktayım. Yarım yamalak dememdeki sebep, açığa kavuşturulmamış ya da üstün körü anlatılmış bir çok taraf olmasıdır. Fakat takdir edersiniz ki bu bir psikoloji kitabı değil blog yazısıdır. Umarım unutkanlığa dair farklı bir bakış sunabilmişimdir. Sağlıcakla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder